Akademisyenler Tarihe Not Düştü
Isparta’da Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof Dr. İlker Hüseyin Çarıkçı ile Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adem Korkmaz’ın da aralarında bulunduğu 13 akademisyen, 1128 akademisyenin imzasını atarak yayınladığı 'Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi' bildirisine tepki göstererek bildiri yayınladı.
Akademisyenler arasında Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İlker Hüseyin Çarıkçı ile Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adem Korkmaz, Murat Okçu, Murat Ali Dulupçu, Sedat Aktan, Vahdettin Aydın, Haluk Songur, Muharrem Gürkaynak, Salih Aydın, Ramazan Erdem, Mehmet Aktel, Ömer Lütfi Antalyalı ve Hakan Demirgil’in ‘Tarihe not düşmek’ adına yayınlanan bildiri ise şöyle:
Biz bir grup akademisyen;
Sahip olduğumuz tüm akademik ünvan ve idari pozisyonlardan bağımsız olarak kendi irademizle aşağıdaki metni imzalıyoruz.
Bizler "bu topraklar"da yaşayan, toplumsal çevresine bu toprakların gözüyle ve içeriden bakmaya çalışan akademisyenleriz. Olup bitenleri anlayabilmek için durduğumuz konumu "bu topraklar" olarak seçmiş olmayı da önemsiyoruz. Dünya coğrafyasının belki de en zor kavşağında yer alan ülkemiz son dönemde çözüm sürecinin sona ermesiyle giderek yükselen bir şiddetin muhatabıdır. Kanlı yüzünü bildiğimiz terör örgütüne zamanın ruhuna uygun yeni uluslararası terör örgütleri de eklenmiştir. Eskisi ve yenisiyle tüm bu terör örgütleri sadece güvenlik güçlerine saldırmamakta kadın erkek, çoluk çocuk demeden sivilleri de hedef almaktadır.
Bir kez daha yükselen bu terör ve şiddet ortamında elbette herkes başta devlet olmak üzere durumun sorumlusu gördüğü resmi veya gayrı resmi siyasi oluşum, kişi ve kuruluşları eleştirme hakkına sahiptir. Fakat ortalama akıl ve sağduyu, söylenen sözlerin, yapılan çağrıların karşılık bulabilmesi için sorumluluk konusunda adaletli davranılması gerektiğini bilir. Oysa barış adına yapıldığı iddia edilen akademisyen çağrısı tutarsız duruşuyla toplumda adalet duygusunu zedelemektedir. "Elbette çağrımız yurttaşı olduğumuz devlete yapıldı" diyerek sorumluluğu yok saymaya çalışmak akademisyen duruşuna yaraşmadığı gibi ölümler arasında ayırım yapan görüntüyü örtmeye de yetmemektedir. Hendek ve çukurların, kum torbalarıyla yurttaşlara kapatılan yol ve diğer kamusal mekanların, çocuk yaşta sayılabilecek eli silahlı gençlerin, terör örgütünce üstlenilmiş canlı bomba saldırılarıyla yaşamını yitiren sivillerin acılarını ve sorumluluğunu yalnız ve tek başına devlete bağlamaya çalışan bir "barış" bildirisi adeta insan aklıyla dalga geçmek ya da en hafif tabiriyle insan sağduyusuyla alay etmek demektir.
Kamuoyunda barış için akademisyenler bildirisi olarak anılan metin bu haliyle ne yazık ki barışa değil nefret ve şiddete, birleştirmeye değil ayrıştırmaya, sükûnetle düşünmeye değil kışkırtmaya, gerçeği tüm boyutlarıyla ortaya koymaya değil karartmaya -en hafifinden gölgelemeye- hizmet etmektedir. Üzülerek ifade etmek isteriz ki ortada "akademik sorumluluk", "aydın tavrı" gibi üzerine derin analiz ve tartışmalar yapmayı hak edecek, bunlar üzerinde konuşmayı anlamlı kılacak seviyede bir metin bulunmamaktadır. Akademisyenlerin tümünün iktidar veya muhalefetin görüş ve düşüncelerini benimsemesi zorunlu değildir ve elbette akademisyenler muhalif bir duruş da sergileyebilirler. Fakat muhalif olmayı her koşulda ve sadece devlet ve siyasi iktidara muhalif olmaya indirgeyip diğer açık yanlışlıklara muhalif olmamak bir akademisyen tavrı değil olsa olsa kaba ve ikiyüzlü bir siyasi pozisyon almadır. Bu durum belki de akademisyenlerin bir siyasi ve/veya ideolojik yandaşlık içinde olmalarından çok daha vahim bir durumdur. Bu yüzden bildiri en basit insani sağduyuya bile hitap etmeyi başaramadığı için akademisyen/entelektüel nitelendirmesi dışında kalan toplum kesimlerinde bile yoğun bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı oluşturmuştur.
Bildiriye imza atan akademisyenler terör örgütünün şiddet yoluyla inşa etmeye kalktığı hegemonyaya yönelik toplumsal rızayı oluşturmaya ve bunun "entelektüel önderliğini" almaya çabalamaktadırlar. Hegemonya ve şiddeti yalnızca devletle eşitleyip kör ve vahşi terör yoluyla oluşturulmaya çalışılan diğer hegemonyayı ustalıkla gizlemektedirler. Maalesef bu tavır, terörle kurulmaya çalışılan hegemonya lehine söylem üreten ve bu yolla mevcut toplumsal düşüncelere egemen olmaya çalışan bir "organik aydın" tavrıdır.
Bildiri kendi gerçekliğini tek yalın gerçeklik olarak görmekte ve bunu açıkça dayatmaktadır. "Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritası" oluşturulmasını talep eden bildiri "Kürt siyasi iradesi" kavramını kullanırken çoğulculuktan uzak bir tavrı açık etmektedir. Bildiri bir taraftan hükümetin --Türk, Laz, Çerkez, Roman vs. siyasi iradelerinin toplam temsilcisi sıfatını taşıdığına fakat-- bir tek Kürt iradesini temsil etmediğine vehmederken, terör örgütü ile bağlantılı siyasi çizginin tek Kürt siyasi iradesi olduğuna da vehmetmektedir.
Bütün bu karmaşa içinde, tartışma konusu olan bildiri şu sıralarda belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey olan "kalplere ve vicdanlara hitap etmek"ten çok uzak kalmaktadır. Muhalefet etmek adına yola çıkıp taraf tutarak, bir tarafın sözcülüğüne soyunarak, bir tarafın gerçeklik söylemini akademik anlamda yeniden üreterek, bu söylemin gönüllü sözcülüğünü yaparak kalbe değil, sadece ve sadece öfkeye hitap etmektedir.
Akademisyen ve aydın tavrını kaba bir siyasi iktidar nefreti uğruna heba edenlere seslenmek istiyoruz: Bir kalbiniz vardı, onu hatırlayın!
Aşağıda imzaları olan bizler, kamuoyunda da yoğun tepki gören bu bildiriyi reddediyoruz. Gerçekten bölgede barış ve kardeşliğin hüküm sürdüğü bir ortamın oluşturulabilmesi için her şeyden önce, evrensel hukuk ve demokrasi normlarına uygun yöntemlerden taviz verilmeksizin, kamu düzeninin yeniden tesis edilmesini talep ediyoruz. Farklı inanç, etnik köken ve siyasi görüşlerimiz ile bir ve bütün olduğumuza inanıyor, ortak tarih ve medeniyet sahiplerinin düşmanlık yerine kardeşliği yüceltmesi gerektiğini düşünüyoruz.
"Tarihe not düşmek" adına bu açıklamamızı kamuoyuna saygı ile duyuruyoruz.