Menemen Olayı, Nakşibendi tarikatına mensup kişilerce hazırlanmıştır

 

Menemen’de 1930 yılında Cumhuriyet karşıtları tarafından başlatılan ayaklanmada katledilen devrim şehitleri Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki Bey, 93’üncü ölüm yıldönümlerinde anıldı.

Kaymakkapı Meydanı’nda düzenlenen anma töreninde konuşan CHP İl Başkanı Vedat Şenol açıklamasında;  ‘Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlatılan devrimler ile Türk toplumunu çağ dışı bırakan uygulamaları sona erdirmiş ve çağdaş topluma giden yolun önünü açmıştır. Bununla birlikte laik düzen ve dünya görüşü doğrultusunda birbiri ardınca gerçekleşen devrimler, dinsel kurallara bağlı çevrelerin tepkisine neden olmuştur. İşte bu ortamda Mustafa Kemal Paşa’nın isteği doğrultusunda çok partili demokratik hayata geçiş için başlatılan ilk girişim olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Şeyh Sait İsyanı ile olumsuz sonuçlanmıştır. Bu çalışmada çok partili demokratik hayata geçiş için atılan ikinci adım ele alınmıştır. Özellikle 1929 başlayan ve 1930’lu yıllarda etkisini daha çok hissettiren Dünya Ekonomik Bunalımı, özellikle sanayileşmiş şehirleri vurmuş ve Türkiye bu bunalımdan fazlasıyla etkilenmiştir. Bu arada ekonomik sıkıntılar sonucunda baş gösteren huzursuzluğun çözümünün yeniden çok partili siyasal hayata geçmekle bulunabileceği düşünülmüş ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın teşviki ve telkini ile Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Fakat bu girişimde uzun süreli olmayacak, Fırka’nın yaşanan sıkıntı ve siyasi gelişmelerle kısa bir süre sonra kapandığı görülecektir. Nitekim Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapanmasının ardından laik hukuk düzenine ve Cumhuriyete karşı çıkarılan gerici bir ayaklanma “Menemen Olayı”, henüz çok partili demokratik hayata geçişin erken olduğunu ispatlayacaktır.

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması aşamasında Mustafa Kemal’in arzu ettiği tek şey, “laik Cumhuriyet esaslarına sadık” kalınması idi. Ne var ki, 1929-1930 dünya ekonomik buhranının Ege bölgesinde yarattığı ekonomik sıkıntıdan yararlanan gerici çevreler, bu yeni partiyi fırsat bilmişler ve Cumhuriyetin laik esaslarının tehlikede olduğunu gören Mustafa Kemal, bu çok partili denemeden vazgeçmiştir. Fırsatı kaçırdığını gören irtica ise, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın dağılma kararı almasından otuz beş gün sonra tekbir sesleri ve “şeriat isteriz” sloganlarıyla 23 Aralık 1930’da İzmir’in Menemen kazasında bir kere daha ayaklanmıştır.

İslam dini fikri yargıya ve mantığa dayandığı halde, din adamları bilgi edinmek hususundaki tembellikleri yüzünden gittikçe kapkara bir cehalete düşmüş, dini kural ve görevleri, bir anlamsız şekiller yığını haline getirmişlerdir. Bu hale geldikten sonra yeniliklere yönelme hususunda açılacak gediklerin, verilecek tavizlerin, kurdukları bu gerici çıkar düzenini yıkabileceği korkusu onları birbirine kenetlemiş ve kenetlenmiş cahil sözde din adamı zümresi, yıllar boyu yeniliklere akıl erdirmenin ve onları benimsemenin değil, yeniliklerden doğrudan doğruya kaçmanın, halkı bu fikirlere düşman etmenin tekniğini geliştirmişlerdir. İşte daima bu telkinlerle beslenen kara ruhlu çıkarcı cahil zümre, sayıları az da olsa zehirlerini saçmak için daima fırsat gözetlemişlerdir. Gene cehaletleri yüzünden bir iki yerde kendileri gibi düşünen birkaç kişi buldular mı, bekledikleri günün geldiğini zannedip ayaklanmışlardır.

Menemen Olayı, Nakşibendi tarikatına mensup kişilerce hazırlanmıştır. Tarikatın lideri olan Şeyh Esat, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra İstanbul Erenköy’deki köşküne çekilmiş, ancak etkinliğini halife ve müritleri aracılığı ile sürdürmüştü. Nakşibendi tarikatı, kendine taraftar bularak Mehdi olduğunu öne süren Giritli Derviş Mehmet ile harekete geçmeye karar vermiştir. Halifeliğin geri geldiğini ve Cumhuriyet düzeninin sona erdiğini açıklamak için, İzmir ve Manisa gibi güvenlik güçlerinin hemen işe el koyabilecekleri büyük kentler değil, o yıllarda 4000 veya 5000 nüfuslu küçük bir kasaba olan Menemen seçilmişti.

Manisa’da, kendisini ölülerin dirileceği kıyamet günü ortaya çıkacak olan “Mehdi” ilan eden Giritli Mehmet, altı arkadaşı ile “din elden gidiyor” söylemi ile harekete geçmeye karar vermiştir.

23 Aralık 1930 sabahı erkenden Menemen’e gelen Derviş Mehmet ve müritleri, tekbirler getirerek çarşı içindeki Müftü Camii’ne yönelmişlerdir. Silahlı olarak camiye giren Derviş Mehmet, sabah namazına gelmiş 8-10 yaşlı kişiye kendisini Mehdi olarak tanıtmış ve dini korumaya geldiğini, 70 bin kişilik halife ordusunun da yakında gelip kendisiyle birleşeceğini öne sürmüştür. Arkasından camideki yeşil bayrağı alarak Belediye Meydanı’na yönelen Derviş orada konuşmaya başlamıştır. “Ey Müslümanlar, ne duruyorsunuz? Halife Abdülmecit sınıra geldi, sancak-ı şerif çıktı, gelin altında toplanalım, şeriat isteyelim”Jandarma Bölük Komutanı, telefonla 43. Alay’dan askeri yardım istemiş ve cumhuriyet devrimlerinin yaygınlaşması için çalışan bir öğretmen olan Asteğmen Kubilay olaya müdahale etmek için görevlendirilmiştir. Kışladan çıkarken silahını bile almayan ve emrindeki takımın erlerinde ise sadece manevra mermileri bulunan Kubilay, süratle olay yerine hareket etmiştir.

Olay yerine gelen Asteğmen Kubilay, erleri kalabalığın yanında bırakıp yalnız başına isyancıların yanına gitmiş ve Derviş Mehmet’in yakasından tutarak sert bir sesle hemen silahlarını bırakıp teslim olmalarını istemiştir. Bu kez işin sıkıya geldiğini gören Derviş Mehmet ise tabancasını ateşleyip genç Asteğmeni yaralamıştır. Komutanlarının yaralandığını gören askerler manevra mermileri ile ateş açmışlar fakat mermilerin kendilerine bir şey yapmadığını gören Mehmet ve müritleri daha da cesaretlenmişlerdir. Bu kargaşa anında yaralanan Kubilay, yerden kalkıp yakındaki Gazez Camii avlusuna doğru koşmaya başlamış, ancak oraya ulaşınca tekrar yığılıp kalmıştır. Ne askerden ne de halktan bir yardım gelmediğini gören Derviş Mehmet müritleri, bunun üzerine yeşil bayrağın dibindeki torbasından testere ağızlı bir bağ bıçağı çıkararak Kubilay’ın üzerine saldırmışlar ve kısa bir mücadeleden sonra başını gövdesinden ayırmışlardır.

Silah sesini duyurarak olaya müdahale etmek isteyenler yalnızca genç mahalle bekçileri Hasan ve Şevki Bey olmuştur. İsyancılarla Bekçilerin çatışmasında isyancılardan birisi öldürülmüş, fakat iki bekçi de isyancılar tarafından şehit edilmişlerdir. Bu sırada Alay Komutanlığı, olayın bu boyuta erişmesinden endişelenerek daha güçlü bir birliği asilerin üzerine göndermiş ve komutanın “teslim ol” çağrısına, asiler “bize kurşun işlemez” diye ateşle karşılık vermişlerdir. Çıkan silahlı çatışmada Mehdi Giritli Derviş Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet ölmüşler, yaralanan Emrullah oğlu Mehmet ile Hasan adında diğer iki kişi ise, sokak aralarına kaçarken yakalanmışlardır.

Menemen’de yaşanan bu olay, tam anlamıyla laik hukuk düzenine ve Cumhuriyete karşı gerici bir ayaklanma niteliğinde gerçekleşmiştir. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, 28 Aralık 1930’da orduya yayımladığı başsağlığı bildirisinde ayaklanmacılara ve onları alkışlayan kişilere duyduğu kızgınlığı şu sözlerle ifade etmektedir:

“Menemen’deki gericilik olayında Yedeksubay Asteğmen Kubilay Bey’in görev yaparken uğradığı akıbetten ötürü, Cumhuriyet Ordusu’na başsağlığı dilerim. Kubilay şehit olurken gericilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki halktan bazılarının alkış tutarak olayı uygun bulduklarını belli etmeleri, bütün Cumhuriyetçiler ve vatanseverler için utanılacak bir durumdur. Vatanı savunmak için yetiştirilen, her türlü iç politikanın ve anlaşmazlığın dışında ve üstünde saygıdeğer bir durumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki yüksek görevinin vatandaşlarca yalnızca saygı ile karşılandığına şüphe yoktur...

“Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin mefkûreci öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, canlılığını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.”

 Laik hukuk düzenine ve Cumhuriyete karşı bir ayaklanma niteliğinde gerçekleşen bu olay, tüm yurtta tepkiyle karşılanmıştır. Şehit Kubilay Bey ile Hasan ve Şevki Beylerin cenaze töreni, 25 Aralık 1930’da inkılap ve Cumhuriyetin fedakâr şehitlerine layık bir surette yapılmış ve törene, İzmir’den gelen milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Fırkası ileri gelenleri, İzmir Belediyesi, Türk Ocağı ve eğitim zümresi namına heyetler, gençler, aydınlar, köylüler ve her sınıf halktan oluşan binlerce kişi katılmıştır.

15 Ocak 1931′de başlayan Divan-ı Harp Mahkemesi’ndeki duruşmalar sürecinde, olaya doğrudan veya dolaylı katılan sanıklar, “Anayasayı cebren tağyir, eyleme iştirak, azmettirme ve Mehdi Mehmet’in, mehdiliği için harekete geçtiğini bildikleri halde zamanında Hükümete haber vermedikleri, tekkelerin seddinden sonra ayini tarikat icra ettikleri” suçlamalarıyla yargılanmıştır. General Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan Divan-ı Harp Mahkemesi’nde 24 Ocak 1931 günü iddianamenin okunmasıyla yargılama süreci sona ermiş ve 29 Ocak 1931 günü Mahkeme, çoğu Giritli ve Rumeli göçmeni olan 105 sanıktan 37 sanık hakkında ölüm ve 41 sanık hakkında da çeşitli hapis cezaları vermiştir. Bu arada yaşları küçük olan bazı sanıkların cezalarının hapse çevrildiği görülmektedir. 6 sanığın ölüm cezası yaş haddi nedeniyle 24 yıla (idama bedel hapis cezasına) diğer sanıklardan 6’sına 15 yıl1, birine 12.5 yıl, 14′üne üç yıl, 20’sine bir yıl hapis cezası verilmiş ve 27 sanık ise beraat etmiştir.

TBMM Genel Kurulu, 3 Şubat 1931’de Menemen sanıklarının cezalarını onaylamış ve ölüm cezaları 3 Şubat 1931 gecesi Menemen’de yerine getirilmiştir.

Menemen Olayı, çıkarcıların ve dini hisler sömürücülerinin tertiplediği bir gericilik hareketi olarak değerlendirilmektedir. Nitekim mahkeme sürecinde olayın geniş, kapsamlı olmadığı ortaya çıkmış ve yapılan uygulamalarla gözdağı vermekle yetinilmiştir. Olaya karışan suçlular cezalandırılmış ancak Menemen’in boşaltılıp tüm Menemen halkının cezalandırılması yöntemine başvurulmamıştır.

Bu yaşanan olumsuz gelişmelerde hayatlarını kaybeden şehitlerin anısına Cumhuriyet gazetesinin girişimiyle Menemen’de bir anıt yaptırılmıştır. Granitten örülmüş büyük bir blok ve birbirine kenetlenmiş üç sütundan oluşan anıtın ön yüzünde “Atatürk’ün gençliğe seslenişi; İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz." yazıları ile elinde çelik mızrak taşıyan tunçtan bir genç heykeli vardır. Yine anıtın ön yüzünde Kubilay, Bekçi Hasan ile Şevki Beylerin adları yazılıdır. Halktan toplanan paralarla yaptırılan bu anıt, 24 Aralık 1934’te görkemli bir törenle açılmıştır.